Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf Rehberi – Tasavvuf Yolu

Tasavvuf: Kalbin Yolculuğu ve Ahlakın Zirvesi

Tasavvuf, İslam’ın ruhani ve derunî boyutudur. Şeriatın zahiri hükümlerini temel alarak, kalbi dünya sevgisinden arındırma, nefsi kötü huylardan temizleme ve nihayetinde Allah’ın rızasına ve O’nunla manevi bir yakınlığa ulaşma sanatıdır. O, bir ilimden öte, bir “hâl”dir; yaşanarak öğrenilir.

Tasavvuf Kelimesinin Harflerindeki Sırlar

Tasavvuf kelimesi, onu oluşturan her bir harfiyle manevi yolculuğun aşamalarına işaret eden derin manalar içerir:

“TE” Harfi: Tevbe Kapısı

Bu harf, yolun başlangıcı olan Tevbe‘ye işaret eder. Yolcunun (sâlikin) öncelikle bütün kötü huylardan (ahlâk-ı zemime) kaçınması ve bu kararlılıkta sebat etmesi gerekir. Bu, sadece kötülüklerden dönmek değil, onları hatırdan bile çıkarmaktır. Bu, zâhiri (dışsal) tevbedir.

Bâtınî (içsel) tevbe ise, kötü huyların tamamen iyiliğe çevrilmesi ve kişinin bu iyiliklerde sabır ve sebat göstermesidir. Bu iki aşama başarıldığında, ikinci harfin sırrına geçilir.

“SAD” Harfi: Saflığa Ulaşma (Safâ)

Bu harf, insanın sâfileşmesini, yani kalbinin her türlü dünyevi pastan arınmasını temsil eder. Bunun için az yemek, az uyumak, az konuşmak ve çok ibadet etmek esastır. Dünyanın cezbedici yönlerine, mal-mülk hırsına, aileye aşırı muhabbete ve hatta helal olan lezzetlere aşırı meyletmek, kalbin saflığına engel olur. Kişi, zikrullahtan alıkoyan her şeyden sıyrılmadıkça süzülüp arınamaz.

“VAV” Harfi: Velâyet Makamı

Bu harf, Allah dostluğu anlamına gelen Velâyet makamını ifade eder. Bu yola giren kulun gayesi Hakk’a kavuşmaktır. Bunun için de Hakk’a erişmiş bir rehber bulmak gerekir.

Üftâde Hazretleri (k.s) buyurur:
“Erden Hakk’a ermek gerek,
Erenleri bulmak gerek.
Bulmaz isen sen onları,
Can ve dilden sevmek gerek.”

Şâh-ı Nakşibend (k.s) Hazretleri buyuruyorlar ki: “Ben kendiliğimden Hakk’a ulaşmak istedim. Hakk Celle ve Alâ Hazretleri beni bu yola rehberlik yapanlara ulaştırdı. Onlar da beni Hakk’a kavuşturdu. Mürşid-i Hakiki Hazret-i Allah’tır.”

Velâyet makamına ulaşanlar için ne bir korku ne de bir hüzün vardır. Çünkü onlar dünyadayken Allah’tan çok korkmuşlar ve O’nun rızasını kaybetme endişesiyle mahzun olmuşlardır. Allah-u Teâlâ, hıfz-u himayesine aldığı bu kullarını büyük günahlardan korur, küçüklerini ise tövbe ile affeder ve onları tertemiz bir şekilde huzuruna alır.

أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”

(Yunus Suresi, 62)

“FE” Harfi: Fenâ Makamı

Bu harf, “yok olmak” anlamına gelen Fenâ makamına delalet eder. Kendi benliğinden fani olan, hiçliğini idrak eden insanda Allah’ın varlığı ile Beka (var olma) hali tecelli eder. O kul, her zerrede O’nun mutlak tasarrufunu, her varlıkta O’nun bir yansımasını görmeye başlar.

إِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

“Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.”

(Bakara Suresi, 153)

Tasavvufun Kur’an ve Sünnet’teki Yeri

Tasavvufun en temel dayanağı, “Cibril Hadisi” olarak bilinen hadis-i şerifte geçen **”İhsan”** kavramıdır.

Cebrail (a.s), insan suretinde gelerek Peygamberimiz’e (s.a.v) “İhsan nedir?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v) şöyle cevap verdi: “İhsan, Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen de, O seni görmektedir.”

(Buhârî, Îmân, 37; Müslim, Îmân, 1)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) kalbin önemini şöyle vurgulamıştır: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte o, kalptir.”

(Buhârî, Îmân, 39)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir