Tahrim Suresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Yâ eyyuhen nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu lek, tebtegî mardâte ezvâcik, vallâhu gafûrun rahîm.
Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
قَدْ فَرَضَ اللّٰهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ اَيْمَانِكُمْۚ وَاللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
Kad faradallâhu lekum tehillete eymânikum, vallâhu mevlâkum, ve huvel alîmul hakîm.
Allah, (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve kefaretini ödemeyi) size meşru kılmıştır. Allah, sizin yardımcınızdır. O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثًاۚ فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ فَلَمَّا نَبَّاَهَا بِه۪ قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَاۜ قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ
Ve iz eserren nebiyyu ilâ ba’dı ezvâcihî hadîsâ(n), fe lemmâ nebbeet bihî ve azherahullâhu aleyhi arrefe ba’dahu ve a’rada an ba’d(ın), fe lemmâ nebbeehâ bihî kâlet men enbeeke hâzâ, kâle nebbeeniyel alîmul habîr.
Hani Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. O, bunu (diğer bir eşine) haber verince ve Allah da bunu Peygamber’e açıklayınca, Peygamber (haberi verene) bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince, o, “Bunu sana kim haber verdi?” dedi. Peygamber, “Bana, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan (Allah) haber verdi” dedi.
اِنْ تَتُوبَٓا اِلَى اللّٰهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۚ وَاِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ مَوْلٰيهُ وَجِبْر۪يلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَعْدَ ذٰلِكَ ظَه۪يرٌ
İn tetûbâ ilallâhi fe kad sagat kulûbukumâ, ve in tezâherâ aleyhi fe innallâhe huve mevlâhu ve cibrîlu ve sâlihul mu’minîn(e), vel melâiketu ba’de zâlike zahîr.
Eğer ikiniz de (Peygamber’in eşleri) Allah’a tövbe ederseniz, (bu sizin için hayırlıdır). Çünkü kalpleriniz (haktan) kaymıştı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız, bilin ki Allah onun yardımcısıdır. Cebrail, sâlih mü’minler ve bundan sonra melekler de (ona) yardımcıdır.
عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَارًا
Asâ rabbuhû in tallakakunne en yubdilehû ezvâcen hayran minkunne muslimâtin mu’minâtin kânitâtin tâibâtin âbidâtin sâihâtin seyyibâtin ve ebkârâ.
Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, Müslüman, inanan, itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْل۪يكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Yâ eyyuhellezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren ve kûduhen nâsu vel hicâratu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerahum ve yef’alûne mâ yu’merûn.
Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen, emredildikleri şeyleri yapan, sert ve güçlü melekler vardır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Yâ eyyuhellezîne keferû lâ ta’tezirûl yevm(e), innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn.
Ey inkâr edenler! Bugün mazeret beyan etmeyin. Siz ancak yapmakta olduklarınızla cezalandırılıyorsunuz.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا تُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَصُوحًاۜ عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَarü yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(û), nûruhum yes’â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey’in kadîr.
Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve sizi, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamber’i ve onunla beraber iman edenleri utandırmayacaktır. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla. Şüphesiz sen, her şeye kadirsin” derler.
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Yâ eyyuhen nebiyyu câhidil kuffâre vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem, ve bi’sel masîr.
Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا امْرَاَتَ نُوحٍ وَامْرَاَتَ لُوطٍۜ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا وَق۪يلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِل۪ينَ
Daraballâhu meselen lillezîne keferûmraete nûhın vemraete lût(ın), kânetâ tahte abdeyni min ıbâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mead dâhilîn.
Allah, inkâr edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhı altında idiler, fakat onlara hainlik ettiler. Kocaları, Allah’tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı ve onlara, “Ateşe girenlerle beraber siz de girin” denildi.
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا امْرَاَتَ فِرْعَوْنَۢ اِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ ل۪ي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّن۪ي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِه۪ وَنَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ
Ve daraballâhu meselen lillezîne âmenûmraete fir’avn(e), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn.
Allah, iman edenlere de Firavun’un karısını misal verdi. Hani o, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun amelinden kurtar. Beni o zalimler topluluğundan da kurtar” demişti.
وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرٰنَ الَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِه۪ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِت۪ينَ
Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhinâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn.
İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem’i de (misal verdi). Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. O, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmişti ve o, itaat edenlerdendi.