Münafikun Suresi (Ayet Ayet) – Tasavvuf Yolu

Münafikun Suresi

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

1

اِذَا جَٓاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَكَاذِبُونَۚ

İzâ câekel munâfikûne kâlû neşhedu inneke le resûlullâh, vallâhu ya’lemu inneke le resûluhu, vallâhu yeşhedu innel munâfikîne le kâzibûn.

Münafıklar sana geldiklerinde, “Şahitlik ederiz ki, sen gerçekten Allah’ın Resûlüsün” derler. Allah, senin kendi Resûlü olduğunu biliyor. Allah, şahitlik eder ki münafıklar kesinlikle yalancıdırlar.

2

اِتَّخَذُٓوا اَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّهُمْ سَٓاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

İttehazû eymânehum cunneten fe saddû an sebîlillâh, innehum sâe mâ kânû ya’melûn.

Yeminlerini bir kalkan edindiler de, Allah’ın yolundan alıkoydular. Gerçekten onların yapmakta oldukları şey ne kötüdür!

3

ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ

Zâlike bi ennehum âmenû summe keferû fe tubia alâ kulûbihim fe hum lâ yefkahûn.

Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri sebebiyledir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir de artık anlamazlar.

4

وَاِذَا رَاَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْۜ وَاِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۜ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

Ve izâ raeytehum tu’cibuke ecsâmuhum, ve in yekûlû tesma’ li kavlihim, ke ennehum huşubun musennedeh, yahsebûne kulle sayhatin aleyhim, humul aduvvu fahzerhum, kâtelehumullâh, ennâ yu’fekûn.

Onları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa, sözlerini dinlersin. Onlar, sanki duvara dayanmış kütükler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) döndürülüyorlar!

5

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْfِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللّٰهِ لَوَّوْا رُؤُ۫سَهُمْ وَرَاَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ

Ve izâ kîle lehum teâlev yestagfir lekum resûlullâhi levvev ruûsehum ve raeytehum yesuddûne ve hum mustekbirûn.

Onlara, “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin” denildiği zaman, başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.

6

سَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ اَسْتَغْfَرْتَ لَهُمْ اَمْ لَمْ تَسْتَغْfِرْ لَهُمْۜ لَنْ يَغْfِرَ اللّٰهُ لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ

Sevâun aleyhim estagferte lehum em lem testagfir lehum, len yagfirallâhu lehum, innallâhe lâ yehdîl kavmel fâsikîn.

Onlar için bağışlama dilesen de, dilemesen de birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.

7

هُمُ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ لَا تُنْfِقُوا عَلٰى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ حَتّٰى يَنْفَضُّواۜ وَلِلّٰهِ خَزَٓائِنُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَا يَفْقَهُونَ

Humullezîne yekûlûne lâ tunfikû alâ men inde resûlillâhi hattâ yenfaddû, ve lillâhi hazâinus semâvâti vel ardı ve lâkinnel munâfikîne lâ yefkahûn.

Onlar, “Allah’ın Resûlünün yanında bulunanlara (fakir muhacirlere) hiçbir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler” diyenlerdir. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar anlamazlar.

8

يَقُولُونَ لَئِنْ رَجَعْنَٓا اِلَى الْمَد۪ينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْاَعَزُّ مِنْهَا الْاَذَلَّۜ وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه۪ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

Yekûlûne lein raca’nâ ilel medîneti le yuhricennel eazzu minhel ezell, ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mu’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn.

Diyorlar ki: “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, şerefli olanlar, alçak olanları oradan mutlaka çıkaracaktır.” Halbuki şeref, Allah’ın, Resûlünün ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar bilmezler.

9

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh, ve men yef’al zâlike fe ulâike humul hâsirûn.

Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

10

وَاَنْfِقُوا مِنْ مَا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ

Ve enfikû min mâ razaknâkum min kabli en ye’tiye ehadekumul mevtu fe yekûle rabbi levlâ ahhartenî ilâ ecelin karîbin fe assaddaka ve ekun mines sâlihîn.

Herhangi birinize ölüm gelip de, “Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak edin.

11

وَلَنْ يُؤَخِّرَ اللّٰهُ نَفْسًا اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهَاۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Ve len yuahhirallâhu nefsen izâ câe eceluhâ, vallâhu habîrun bimâ ta’melûn.

Allah, eceli geldiği zaman hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.