Naziat Suresi (Ayet Ayet) – Tasavvuf Yolu

Naziat Suresi

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

1

وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًاۙ

Ven nâziâti garkâ.

Andolsun, (kâfirlerin ruhlarını) şiddetle söküp çıkaranlara.

2

وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًاۙ

Ven nâşitâti neştâ.

Andolsun, (mü’minlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara.

3

وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًاۙ

Ves sâbihâti sebhâ.

Andolsun, (Allah’ın emriyle) süratle yüzenlere.

4

فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًاۙ

Fes sâbikâti sebkâ.

Öne geçmek için yarışanlara.

5

فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْرًا

Fel mudebbirâti emrâ.

Ve işi düzenleyenlere (ki kıyamet kopacaktır).

6

يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ

Yevme tercufur râcifeh.

O gün, sarsan (ilk Sûr) sarsar.

7

تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ

Tetbeuhâr râdifeh.

Onu, peşinden gelen (ikinci Sûr) izler.

8

قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ

Kulûbun yevmeizin vâcifeh.

O gün kalpler (korkuyla) titrer.

9

اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ

Ebsâruhâ hâşiah.

Gözleri (zilletle) yere döner.

10

يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ

Yekûlûne e innâ le merdûdûne fîl hâfireh.

“Biz gerçekten ilk halimize mi döndürüleceğiz?” derler.

11

ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةً

E izâ kunnâızâmen nahireh.

“Çürümüş kemikler haline geldikten sonra mı?”

12

قَالُوا تِلْكَ اِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ

Kâlû tilke izen kerretun hâsireh.

“Öyleyse bu, zararına bir dönüştür” dediler.

13

فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ

Fe innemâ hiye zecretun vâhıdeh.

Halbuki o (diriliş), sadece tek bir haykırıştır.

14

فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِ

Fe izâ hum bis sâhireh.

Bir de bakarsın ki onlar, (diriltilmiş olarak) yeryüzündedirler.

15

هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰى

Hel etâke hadîsu mûsâ.

Sana Musa’nın haberi geldi mi?

16

اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ

İz nâdâhu rabbuhu bil vâdil mukaddesi tuvâ.

Hani Rabbi ona, mukaddes vadi Tuvâ’da seslenmişti:

17

اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۖ

İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.

“Firavun’a git, çünkü o gerçekten azdı.”

18

فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ

Fe kul hel leke ilâ en tezekkâ.

“De ki: ‘Arınmaya niyetin var mı?'”

19

وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰى

Ve ehdiyeke ilâ rabbike fe tahşâ.

“Seni Rabbine yönelteyim de O’ndan korkasın.”

20

فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْكُبْرٰىۖ

Fe erâhul âyetel kubrâ.

Bunun üzerine ona en büyük mucizeyi gösterdi.

21

فَكَذَّبَ وَعَصٰىۖ

Fe kezzebe ve asâ.

Fakat o yalanladı ve karşı geldi.

22

ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۖ

Summe edbera yes’â.

Sonra (Musa’ya) arkasını döndü, (aleyhinde) koşuşturdu.

23

فَحَشَرَ فَنَادٰىۖ

Fe haşere fe nâdâ.

(Adamlarını) topladı ve seslendi:

24

فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۖ

Fe kâle ene rabbukumul a’lâ.

“Ben sizin en yüce rabbinizim!” dedi.

25

فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰى

Fe ehazehullâhu nekâlel âhireti vel ûlâ.

Allah da onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.

26

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰى

İnne fî zâlike le ıbreten limen yahşâ.

Şüphesiz bunda, (Allah’tan) korkan kimse için bir ibret vardır.

27

ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا

E entum eşeddu halkan emis semâu, benâhâ.

Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu O bina etti.

28

رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ

Refea semkehâ fe sevvâhâ.

Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.

29

وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَا

Ve agtaşe leylehâ ve ahrace duhâhâ.

Gecesini kararttı, kuşluğunu (aydınlığını) ortaya çıkardı.

30

وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَا

Vel arda ba’de zâlike dehâhâ.

Bundan sonra yeryüzünü yayıp döşedi.

31

اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَا

Ahrace minhâ mâehâ ve mer’âhâ.

Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.

32

وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ

Vel cibâle ersâhâ.

Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

33

مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْ

Metâan lekum ve li en’âmikum.

(Bütün bunlar) size ve hayvanlarınıza birer fayda sağlamak içindir.

34

فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۙ

Fe izâ câetit tâmmetul kubrâ.

O en büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman,

35

يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ

Yevme yetezekkerul insânu mâ seâ.

O gün insan, neyin peşinde koştuğunu hatırlar.

36

وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى

Ve burrizetil cahîmu li men yerâ.

Ve gören herkes için cehennem apaçık bir şekilde gösterilir.

37

فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ

Fe emmâ men tagâ.

Artık kim azmışsa,

38

وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ

Ve âseral hayâted dunyâ.

Ve dünya hayatını tercih etmişse,

39

فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰى

Fe innel cahîme hiyel me’vâ.

Şüphesiz cehennem, onun varacağı yerdir.

40

وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ

Ve emmâ men hâfe makâme rabbihî ve nehen nefse anil hevâ.

Kim de Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini kötü arzulardan alıkoymuşsa,

41

فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰى

Fe innel cennete hiyel me’vâ.

Şüphesiz cennet, onun varacağı yerdir.

42

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَا

Yes’elûneke anis sâati eyyâne mursâhâ.

Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar.

43

ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَا

Fîme ente min zikrâhâ.

Onu bildirmek sana düşmez.

44

اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَا

İlâ rabbike muntehâhâ.

Onun nihai bilgisi ancak Rabbine aittir.

45

اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَا

İnnemâ ente munziru men yahşâhâ.

Sen, ancak ondan korkan kimse için bir uyarıcısın.

46

كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا

Ke ennehum yevme yerevnehâ lem yelbesû illâ aşiyyeten ev duhâhâ.

Onu gördükleri gün, (dünyada) sanki bir akşam veya bir kuşluk vaktinden başka kalmamış gibi olurlar.