Abdurrahman bin Avf (r.a.)

Abdurrahman bin Avf: İslam’ın Öncü Sahabisi

Giriş

  • Tam Adı: Abdurrahman bin Avf bin Abd-i Avf bin Abdu’l-Haris bin Zuhre bin Kilab
  • Doğum Yeri ve Tarihi: Miladi 580 civarında Mekke’de doğdu.
  • Ölümü: Hicri 32 (Miladi 652) yılında Medine’de vefat etti.
  • Öne Çıkan Özellikleri: Sahabe arasında tanınmış zenginliği, cömertliği, ahlaki duruşu ve İslam uğrunda verdiği mücadeleleriyle bilinir.

İslam’a Katılışı

  • Abdurrahman bin Avf, İslam’ın ilk çağrısına olumlu cevap veren isimlerden biri oldu. İslamiyet’i Hz. Ebubekir’in aracılığıyla kabul etti.
  • Müslüman olan ilk on kişiden biridir ve bu sebeple “Aşere-i Mübeşşere” arasında yer alır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından cennetle müjdelenmiştir.

Hicret Yolculukları

  • Habeşistan’a Hicret: Mekke’deki baskılardan dolayı İslamiyet’in ilk yıllarında Habeşistan’a hicret etti. Burada İslam’ı yaşama imkanı buldu ve İslam’ın yayılmasına katkı sağladı.
  • Medine’ye Hicret: Daha sonra Medine’ye hicret ederek İslam devletinin inşasında büyük bir rol oynadı.

Medine’de Kurduğu Ticaret ve Cömertliği

  • Abdurrahman bin Avf, Medine’ye geldiğinde yalnızca küçük bir sermayesi vardı. Ancak kısa sürede başarılı ticaret anlaşmalarıyla büyük bir servet sahibi oldu.
  • Peygamber Efendimiz (s.a.v) onunla Ensar’dan Sa’d bin Rebi’ arasında kardeşlik bağı kurdu. Sa’d, malını paylaşmayı teklif etti fakat Abdurrahman, kendi çabasıyla çalışmayı tercih etti.
  • Sahabe arasında “cömertliği” ve “yardımseverliği” ile ünlüdür. İslam uğruna büyük bağışlar yapmış, Uhud Savaşı ve Tebük Seferi gibi kritik dönemlerde büyük mali destek sağlamıştır.

Savaşlardaki Rolü

  • Bedir Savaşı: İlk büyük savaş olan Bedir’e katıldı ve İslam’ın zaferinde önemli bir rol oynadı.
  • Uhud Savaşı: Bu savaşta büyük cesaret göstermiş, düşmana karşı önemli mücadeleler vermiştir.
  • Tebük Seferi: Tebük Seferi’nde ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için büyük bağışlarda bulunmuştur. Onun yaptığı bu büyük yardımla İslam ordusu Tebük’e güçlü bir şekilde gitmiştir.

İdari ve Siyasi Rolü

  • Hz. Ömer’in halifeliği döneminde danışma meclisinin (Şura) bir üyesi olarak görev aldı. Hz. Ömer, vefat ederken halifelik için altı kişilik bir şura oluşturdu ve Abdurrahman bin Avf’ı da bu şura içinde görevlendirdi.
  • Halife seçimi sürecinde halifeliği kabul etmemiş ancak Hz. Osman’ın halife olmasına büyük katkı sağlamıştır.

Kişilik Özellikleri ve Ahlakı

  • Cömertliği, adaletli ve sabırlı duruşuyla tanınırdı.
  • Malını, mülkünü Allah yolunda harcayan bir sahabiydi. Sahabe arkadaşları onun için “Cömert Abdurrahman” derlerdi.
  • Dürüstlük, ahde vefa ve Peygamber Efendimiz’e olan derin bağlılığıyla bilinir.
  • Serveti sayesinde birçok ihtiyaç sahibine yardım etmiştir ve bu yardımları gizlice yapmaya özen göstermiştir.

Vefatı ve Mirası

  • Abdurrahman bin Avf, Hicri 32 yılında Medine’de vefat etti. Vefat ettiğinde arkasında büyük bir servet bıraktı. Vasiyeti üzerine servetinin büyük bir kısmı sadaka olarak dağıtıldı.
  • Vasiyeti gereği Bedir savaşına katılan sahabelere, yetimlere, dul kadınlara ve Medine halkına yardımda bulunuldu.

Abdurrahman bin Avf’tan Alınacak Dersler

  • Fedakarlık ve Cömertlik: Abdurrahman bin Avf’ın hayatı, mal ve mülkün nasıl Allah yolunda harcanabileceğini gösteren eşsiz bir örnektir.
  • Sadakat ve Cesaret: Zor şartlarda dahi İslam’a olan bağlılığını sürdürmüş, Peygamber Efendimiz’in yanında yer almıştır.
  • İş ve Ahlak Dengesi: Ticareti ahlaki değerlerle yaparak nasıl başarılı bir iş insanı olunabileceğini kanıtlamıştır.

Sonuç

Abdurrahman bin Avf, İslam tarihinin öncü sahabelerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Zenginliği, cömertliği, cesareti ve ahlakıyla Müslümanlara örnek olmuş; İslam’ın yayılmasında, desteklenmesinde ve Müslüman topluluğunun ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük rol oynamıştır. Onun hayatı, müminler için bir rehber niteliğindedir.

Abdurrahman bin Avf’ın Zenginliği ve Cömertliği

Abdurrahman bin Avf, Medine’ye hicret ettiğinde Mekke’de sahip olduğu her şeyi geride bırakmış, neredeyse elinde hiçbir şeyi kalmamıştı. Buna rağmen kendi emeğiyle ticarete atılmış ve kısa süre içinde büyük bir servet sahibi olmuştu. Zenginliğine rağmen dünya malına asla düşkün olmadı ve servetini Allah yolunda kullanmayı ilke edindi.

Tebük Seferi ve Büyük Bağış

Bir gün, İslam ordusunun Tebük Seferi için hazırlık yapması gerekiyordu. Bu sefer, Müslümanlar için son derece zorlu ve maliyeti yüksek bir seferdi. Bu nedenle Peygamber Efendimiz (s.a.v), Müslümanlara bu sefere katkıda bulunmaları için çağrıda bulundu.

Abdurrahman bin Avf, bu çağrıya büyük bir cömertlikle karşılık verdi. Sahabe arasında kendisinden daha fazla malı olanlar olmasına rağmen, o gün Allah yolunda elindeki en değerli şeyleri vermeye karar verdi. Servetinden tam 200 ukıyye (yaklaşık 600 gram altın) değerinde bağışta bulundu.

Hz. Ömer’in Şaşkınlığı

Bu bağış o kadar büyüktü ki, sahabelerden Hz. Ömer, Abdurrahman bin Avf’ın bu kadar malı bağışlamasını hayretle izledi ve ona şöyle dedi:

“Bu kadar malını bağışlayarak çoluk çocuğunu ihtiyaç içinde bırakmandan korkarım.”

Abdurrahman bin Avf, ona şu anlamlı cevabı verdi:

“Ben bu kadar bağışta bulundum, ama Allah’a yemin ederim ki bıraktıklarım verdiklerimden daha fazladır.”

Gerçekten de, Abdurrahman bin Avf tüm mal varlığını Allah yolunda harcasa bile, Allah ona her zaman daha fazlasını vermişti. Bu kıssa, onun dünya malına bağlı olmadığını ve her şeyden önce Allah’ın rızasını kazanmayı istediğini göstermektedir.

Sonuç

Abdurrahman bin Avf’ın bu tavrı, Müslümanlar arasında derin bir etki bıraktı. Hem sahabe arasında hem de sonraki nesillerde onun cömertliği ve dünya malına olan yaklaşımı örnek alındı. Abdurrahman bin Avf, malını Allah yolunda harcamaktan asla çekinmemiş ve dünya malına karşı takındığı bu tavır, onun ne kadar yüksek bir imana ve güvene sahip olduğunu ortaya koymuştur.

Bu kıssa, bizlere dünya malının geçici olduğunu, gerçek mutluluğun ve kazancın ise Allah yolunda yapılan fedakarlıklarla elde edileceğini hatırlatır.

Abdurrahman bin Avf ve Kardeşlik Bağı

Abdurrahman bin Avf, Medine’ye hicret ettiğinde Mekke’deki tüm malını, mülkünü bırakmıştı ve Medine’ye geldiğinde neredeyse hiçbir şeyi yoktu. Medine’de İslam toplumu yeni kuruluyor, Muhacirlerle Ensar arasında güçlü bir bağ oluşturulmaya çalışılıyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Muhacir ve Ensar sahabeler arasında kardeşlik bağı (muâhât) kurdu.

Abdurrahman ve Sa’d bin Rebi’

Bu kardeşlik bağı çerçevesinde, Peygamber Efendimiz (s.a.v), Abdurrahman bin Avf’ı Ensar’dan zengin bir sahabe olan Sa’d bin Rebi’ ile kardeş ilan etti. Sa’d bin Rebi’, Abdurrahman’a içtenlikle şöyle dedi:

“Ey kardeşim! Ben Medine’nin en zenginlerinden biriyim. Malımın yarısını seninle paylaşmaya hazırım. Ayrıca iki hanımım var; dilediğini boşayayım, iddet süresi dolunca seninle evlen.”

Bu teklif, Sa’d bin Rebi’nin Abdurrahman bin Avf’a olan samimi yardımseverliğini ve Ensar’ın Muhacir kardeşlerine olan sevgisini gösteriyordu. Ancak Abdurrahman bin Avf, dünya malı konusundaki tevekkülü ve ahlakıyla tanınan bir insandı.

Abdurrahman bin Avf’ın Cevabı

Abdurrahman, Sa’d’ın cömert teklifini büyük bir nezaketle reddederek şöyle dedi:

“Allah senin malına ve ailene bereket versin. Bana sadece Medine çarşının yolunu göster.”

Abdurrahman bin Avf, bu sözleriyle kendi emeğiyle çalışmayı ve helal rızık kazanmayı tercih etti. Çarşıya giderek ticarete başladı, kısa sürede kazanç sağladı ve kendi ayakları üzerinde durmaya başladı. Böylece hem İslam topluluğuna yük olmadan yaşadı hem de helal kazancını İslam yolunda harcadı.

Sonuç

Bu kıssa, Abdurrahman bin Avf’ın ahlakını ve yüksek karakterini ortaya koymaktadır. Zenginleştiğinde de bu ahlakını kaybetmeyen Abdurrahman, her zaman kendi kazandığı malı Allah yolunda harcamaktan geri durmadı. Bu kıssa, İslam’daki kardeşlik bağının ne kadar derin ve samimi olduğunu, yardım etmeyi ve yardım almayı gerektiren durumlarda bile Allah’a güvenmenin önemini bizlere öğretir.

Abdurrahman bin Avf’ın Allah Rızası İçin Sadaka Vermesi

Abdurrahman bin Avf, İslam yolunda kazandığı her şeyi Allah’ın rızasını kazanmak için kullanmayı kendine ilke edinmiş bir sahabeydi. Onun cömertliği, zor zamanlarda İslam toplumuna yaptığı yardımlar ve sadaka vermekteki kararlılığı Müslümanlar arasında ünlüydü.

Medine’de Bir Kıtlık Zamanı

Bir gün Medine halkı büyük bir kıtlıkla karşı karşıya kaldı. İnsanlar yiyecek bulmakta zorlanıyor, çarşılarda fiyatlar hızla artıyordu. Bu sıkıntılı dönemde Abdurrahman bin Avf, Şam’dan gelen bir ticaret kervanına sahipti ve bu kervan büyük miktarda yiyecek ve erzak taşıyordu. Şehrin esnafı ve zenginleri, bu erzakı satın almak için Abdurrahman bin Avf’a gelerek kervanı yüksek bir fiyatla satın almayı teklif ettiler.

Cömertliği ve Allah’a Olan Bağlılığı

Abdurrahman bin Avf, onların teklifini dinledikten sonra onlara şöyle dedi:

“Size daha yüksek bir bedel teklif eden bir alıcı buldum.”

Esnaflar şaşkınlıkla sordular: “Ey Abdurrahman, biz sana en yüksek fiyatı öneriyoruz. Daha fazlasını kim verebilir ki?”

Abdurrahman bin Avf, onlara cevap verdi:

“Allah, bana her iyiliğin karşılığını kat kat vereceğini vaat etti. Bu erzakı Medine halkına Allah rızası için bağışlıyorum.”

Abdurrahman bin Avf’ın bu sözleriyle, kervandaki tüm malları Allah yolunda sadaka olarak dağıttı. Medine halkı, onun bu cömert davranışına hayran kaldı. İnsanların zor zamanlarında onların yanında olmak ve Allah rızası için dünya malından vazgeçmek, Abdurrahman bin Avf’ın Allah’a olan imanını ve güvenini yansıtıyordu.

Sonuç

Bu kıssa, bizlere dünya malının geçici olduğunu ve asıl kazancın Allah rızası için yapılan iyiliklerde olduğunu hatırlatır. Abdurrahman bin Avf, servetini biriktirmek yerine Allah yolunda dağıtarak İslam toplumuna katkıda bulundu ve bu tavrı, Müslümanlara örnek olarak günümüze kadar ulaştı. Onun hayatı, Müslümanlara cömertliği, yardımlaşmayı ve Allah’a güvenmeyi öğretir.

Abdurrahman bin Avf ve Namazdaki İhtiyacı Giderme Hassasiyeti

Bir gün Abdurrahman bin Avf, cemaatle namaz kılarken namazın ortasında bir sahabenin acilen ihtiyacını hissettiğini fark etti. Bu sahabe, namaz sırasında açlık ya da bir başka ihtiyaçtan dolayı zorlanıyordu. Bu durumu fark eden Abdurrahman bin Avf, namazda iken içinden Allah’a dua ederek, o sahabenin ihtiyacını gidermesi için niyette bulundu.

Namaz bittikten sonra hemen o sahabenin yanına giderek ona yardımcı olmak istedi. Yanında getirdiği yiyeceklerden ona ikram etti ve şöyle dedi:

“Allah için namazdayken senin ihtiyacını hissettim ve bunu hemen gidermek istedim. Çünkü mümin kardeşimizin ihtiyacı varken göz yummak bana yakışmaz.”

İhtiyaca Karşı Hassasiyet ve Kardeşlik Duygusu

Bu olay, Abdurrahman bin Avf’ın sahabeler arasındaki kardeşlik duygusuna ne kadar önem verdiğini ve diğer Müslümanların ihtiyaçlarına karşı duyarlı olduğunu göstermektedir. O, namaz esnasında dahi bir sahabenin zorlandığını hissedip namazdan sonra hemen o kişiye yardıma koşmuştu.

Bu davranışıyla, kardeşlik ve dayanışmanın İslam’daki önemini pratik bir şekilde gösterdi. Sahabeler arasında güçlü bir bağ kurmanın yanı sıra, onların mutluluğunu ve rahatını kendi huzurundan üstün tutarak örnek bir ahlak sergiledi.

Sonuç

Bu kıssa, Müslümanlar arasında kardeşlik ve yardımlaşma duygusunun ne kadar önemli olduğunu anlatır. Abdurrahman bin Avf’ın bu hassasiyeti, zor durumda olan birine yardım etmenin önemini ve Müslümanların birbirlerine nasıl destek olması gerektiğini gösterir. O, sadece kendi ihtiyacını düşünen bir insan değil, ümmetin dertleriyle dertlenen, herkesin iyiliğini isteyen bir sahabeydi. Bu kıssa, Müslümanlara yardımlaşma, kardeşlik ve hassasiyet konularında ders niteliğindedir.

Abdurrahman bin Avf’ın Zenginliğine Rağmen Tevazusu ve Ahiret Endişesi

Abdurrahman bin Avf, Medine’ye hicret ettikten sonra ticarette büyük başarı elde etmiş ve zenginleşmişti. Ancak sahip olduğu servet, onun Allah’a olan bağlılığını ve ahiret inancını asla gölgelememişti.

Yemek Sofrasında Gözyaşları

Bir gün, Abdurrahman bin Avf’ın önüne zengin bir sofra kuruldu. Çeşitli lezzetli yemekler ve nimetler sofrayı süslüyordu. Tam yemeğe başlayacağı sırada derin bir hüzünle gözyaşlarına boğuldu. Etrafındakiler ona neden ağladığını sorduklarında, şu içten cevabı verdi:

“Mus’ab bin Umeyr şehit edildiğinde, onu kefenleyecek bir örtü bile bulamadık. Eğer başını örtsek ayakları, ayaklarını örtsek başı açıkta kalıyordu. Hamza bin Abdülmuttalib de aynı şekilde şehit edildi ve onlar bizden daha hayırlıydılar. Şimdi ise dünya nimetleri bize sunuluyor. Korkarım ki iyiliklerimizin karşılığı dünyada verilmiş olabilir.”

Dünya Malına Karşı Tutumu

Abdurrahman bin Avf, sahip olduğu zenginliğe rağmen, dünya malının geçici olduğunu ve asıl hedefin ahiret olduğunu hiç unutmamıştı. Sahip olduğu servetin, kendisini Allah yolundan alıkoymasından ve ahiretteki mükâfatını azaltmasından endişe ediyordu. Bu nedenle, her zaman tevazu sahibi olmuş ve malını Allah rızası için harcamaya özen göstermişti.

Sonuç

Bu kıssa, Abdurrahman bin Avf’ın ne kadar derin bir ahiret bilincine sahip olduğunu ve dünya nimetlerine karşı tutumunu ortaya koymaktadır. O, zenginliğin insanı aldatabileceğinin farkındaydı ve sürekli olarak nefsini hesaba çekiyordu. Bu davranışıyla, Müslümanlara dünya hayatının geçiciliğini ve asıl hedefin Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu hatırlatmaktadır.

Abdurrahman bin Avf’ın bu örnek tavrı, servet sahibi olmanın yanında, tevazu ve takva sahibi olmanın mümkün olduğunu göstermektedir. Onun hayatı, dünya nimetlerinin peşinden koşarken ahireti unutmamamız gerektiği konusunda bizlere önemli dersler verir.

Abdurrahman bin Avf’ın Mütevaziliği ve Hz. Ömer’in Ona Olan Güveni

Hz. Ömer’in halifeliği döneminde, Abdurrahman bin Avf Müslüman toplumun saygın ve güvenilir bir şahsiyeti olarak kabul ediliyordu. Ömer bin Hattab, zorluk çektiği konularda Abdurrahman bin Avf’ın görüşlerine başvurur, onun bilgece fikirlerini dikkate alırdı.

Zekat Toplama Görevi

Bir gün, Hz. Ömer, zekat toplama işinde bazı sorunlar yaşandığını fark etti. Zenginlerin mallarının zekatını hakkıyla vermeleri için güvenilir birine ihtiyaç vardı. Bu işi üstlenecek kişi sadece adil değil, aynı zamanda zenginler arasında saygı gören bir şahsiyet olmalıydı ki görevini yerine getirirken kimse ona karşı direnç göstermesin. Bu kişinin Abdurrahman bin Avf olabileceğini düşünen Hz. Ömer, ona bu görevi teklif etti.

Ancak Abdurrahman bin Avf, kendisinin bu görevi layıkıyla yapabileceğinden emin değildi ve dünyalık işlerde Allah katında bir sorumluluk almaktan çekindi. Bu görevin ağır bir yük olduğunun bilincindeydi ve şu şekilde cevap verdi:

“Ey Müminlerin Emiri! Allah’ın huzurunda bu yükü taşımaktan korkuyorum. Ne olur beni affet ve başka birini görevlendir.”

Hz. Ömer’in Cevabı ve Abdurrahman’ın Sorumluluk Bilinci

Hz. Ömer, Abdurrahman bin Avf’ın bu tavrını gördüğünde onun sorumluluk bilincine ve Allah korkusuna bir kez daha hayran kaldı. Ona şöyle dedi:

“Senin gibi birinden daha güvenilir birini bulmam zor. Zekatı hakkıyla toplayacak birine ihtiyacımız var. Sen, bu görevi en iyi şekilde yerine getirecek olanlardansın.”

Abdurrahman bin Avf, Hz. Ömer’in ısrarı üzerine görevi kabul etti, ancak her adımında Allah’a sığınarak, insanlara adaletle davranmaya ve kimseye haksızlık yapmamaya dikkat etti. Görevi boyunca zekat mallarını titizlikle topladı ve bu malları ihtiyaç sahiplerine hakkıyla ulaştırdı.

Sonuç

Bu kıssa, Abdurrahman bin Avf’ın mütevaziliğini ve sorumluluk bilincini gözler önüne sermektedir. O, hem zengin hem de güçlü bir sahabe olmasına rağmen, dünya işlerinde Allah’ın huzurunda vereceği hesaptan çekinir ve her zaman mütevazı bir duruş sergilerdi. Görevleri kabul ederken de bu bilinçle hareket eder ve üzerine aldığı yükün ciddiyetini hep gözetirdi.

Abdurrahman bin Avf, İslam toplumunun adaletli ve güvenilir bir bireyi olarak, malının ve makamının onu Allah’tan uzaklaştırmasına asla izin vermemiştir. Onun bu tavrı, Müslümanlar için mütevazılık, sorumluluk bilinci ve Allah korkusuyla hareket etmenin önemini öğretir.

Abdurrahman bin Avf’ın Cömertliği ve Peygamber Efendimiz’in Dua Edişi

Abdurrahman bin Avf, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yanında büyük bir sadakat ve cömertlikle yer alırdı. Allah yolunda malını hiç düşünmeden harcayan Abdurrahman bin Avf, İslam toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli yardımlarda bulunurdu.

Tebük Seferi İçin Yaptığı Büyük Bağış

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Tebük Seferi için hazırlık yapılması gerektiğini ilan etti. Bu sefer, Müslümanların Bizans ordusuna karşı hazırlıklı olmasını gerektiren zorlu bir seferdi. İslam ordusu için gerekli olan erzak, silah ve yolculuk masrafları oldukça fazlaydı. Bu durum üzerine Peygamber Efendimiz, Müslümanlardan Allah yolunda yardım etmelerini istedi.

Abdurrahman bin Avf, Peygamber Efendimiz’in çağrısını duyar duymaz büyük bir heyecan ve kararlılıkla servetinin büyük bir kısmını bağışlamak üzere hazırlandı. Tebük Seferi’ne destek için 200 ukıyye (yaklaşık 600 gram) altın getirdi ve Peygamber Efendimiz’in önüne koydu. Bu büyük bağışı gören Peygamber Efendimiz çok duygulandı ve onun için şöyle dua etti:

“Allah’ım! Abdurrahman bin Avf’ın bu yaptığını bereketli kıl, ona daha fazlasını ver!”

Duanın Kabul Oluşu ve Servetinin Artışı

Bu duadan sonra, Allah Abdurrahman bin Avf’ın servetini daha da bereketlendirdi. Ticaretle uğraşan Abdurrahman bin Avf, Allah’ın izniyle her geçen gün daha fazla kazanmaya başladı. Zenginliği artmasına rağmen cömertliğinden asla taviz vermedi ve kazancını yine Allah yolunda harcamaya devam etti. Hatta, serveti o kadar bereketlendi ki, neredeyse Medine çarşılarına girip mal almadığı bir gün bile yoktu. Kazancının büyük bir kısmını da yoksullara, dul kadınlara ve yetimlere dağıtıyordu.

Sonuç

Bu kıssa, Abdurrahman bin Avf’ın cömertliğini, Peygamber Efendimiz’in duasının onun hayatındaki etkisini ve Allah yolunda yapılan fedakarlıkların bereketini gözler önüne seriyor. Abdurrahman bin Avf, sahip olduklarını Allah yolunda harcarken, Allah da onun kazancını kat kat artırarak cömertliğini ödüllendirdi.

Abdurrahman bin Avf’ın hayatı, Müslümanlara Allah yolunda yapılan her iyiliğin karşılıksız kalmayacağını, servetin paylaşmakla bereketleneceğini ve samimi niyetle yapılan bağışların ahirette mükafat bulacağını öğretir.

Abdurrahman bin Avf’ın Son Nefesinde Vasiyeti

Abdurrahman bin Avf, yaşamı boyunca Müslümanlara yardım eden, cömertliği ve fedakarlığı ile tanınan bir sahabiydi. Ancak, son nefesini verirken bile Müslüman toplum için bir iyilik yapmayı ve ümmetin yararına olacak bir şey bırakmayı düşündü.

Sahabelere ve Yoksullara Bıraktığı Miras

Vefat edeceği zaman, Abdurrahman bin Avf büyük bir servet sahibiydi. Ancak dünya malına hiçbir zaman hırsla bağlanmamış ve sahip olduklarını Allah yolunda kullanmayı ilke edinmişti. Bu nedenle, ölümünden sonra da Müslümanların faydalanması için çok özel bir vasiyette bulundu.

Vasiyetinde, Bedir Savaşı’na katılan sahabeler ve Medine’deki yoksullar için büyük bir miktarda mal bırakılmasını istedi. Bedir Ashabı’na bıraktığı miras, onların geçimlerini sağlayacak kadar büyük bir miktardı. Ayrıca, vasiyeti gereği mallarının büyük bir kısmı yetimlere, dul kadınlara ve ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı.

Hz. Aişe’nin Şaşkınlığı ve Hayranlığı

Abdurrahman bin Avf’ın vefatından sonra, onun bıraktığı mal, Peygamber Efendimiz’in hanımlarına da ulaştırıldı. Hz. Aişe (r.a), bu cömertliği ve büyük bağışı görünce duygulandı ve şöyle dedi:

“Allah Abdurrahman bin Avf’a cennetinde içecek tatlı sular nasip etsin. Çünkü o, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hanımlarını dahi unutmamış ve bize de iyiliğini ulaştırmıştır.”

Sonuç

Bu kıssa, Abdurrahman bin Avf’ın dünyada sahip olduklarını Allah yolunda kullanmaktan hiç çekinmediğini ve ahiret hayatına büyük bir hazırlık yaptığını gösterir. O, ölümünden sonra bile Müslümanlara yardım etmeyi, malını Allah rızası için paylaşmayı vasiyet ederek cömertliğini ve sadakatini bir kez daha kanıtlamıştır.

Abdurrahman bin Avf, malını mülkünü ahiret azığı olarak bırakmış ve Müslümanlara dünya malının geçici olduğunu, asıl kazancın Allah yolunda yapılan iyiliklerde olduğunu hatırlatmıştır. Bu kıssa, Müslümanlara hayırseverlik ve cömertlik yolunda örnek teşkil etmektedir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir